Kainatın ufak bir kopyası gibi görünen insan için; fiziksel, elektiriksel, kimyasal, biyoelektriksel, biyofiziksel veya biyokimyasal enerji türlerinden bahsedilebilir. Bu enerji formatları sürekli birbirlerine dönüşmekte ve karşılıklı bir uyum içerisinde hareket etmektedir. Her an sürekli olarak devam eden bu akışkanlık; hem iç dünyamızda hem de dış dünyamızda devam etmektedir.
Bedenimizdeki en ufak birimler bile bir büyük sistemin parçası olarak hareket ederler. Bu ufak parçaların hiçbiri bağımsız veya kendi başına bırakılmış değildir. Bu şebekenin düzenleyicisi ve besleyicisi olarak kan dolaşımı ve sinir sistemi görev yapar.
Sinir sistemi tüm vücudumuzu çepeçevre saran muhteşem bir sistem olarak karşımıza çıkar. Sinir sistemi üzerinde sürekli olarak hareket eden ve akan bir enerji sistemi mevcuttur. Biyoelektriksel olarak görev yapan bu sistem bedenimizin, bilinçli veya bilinçsiz olarak içsel ve dışsal uyumunu sağlar. Bu enerji sistemi; bedenimizin içerisindeki ahenkliliği, dönüşümleri ve uyumu aynı zamanda dış dünya ile de mecburi bir uyumu zorunlu kılar.
Dış dünyadan bağımsız bir insan bedeni mümkün değildir. Bu nedenle dış dünya ile de sürekli irtibatlı ve bağımsız olamayan bir yapı olan bedenimizin enerji etkileşimleri dış dünya ile de sürekli olarak devam eder. Enerjiler aynı zamanda bir manyetik alan ve uzantılar oluşturur. Bu durum kainatla iletişim kurmamıza yardımcı olur. Herkes kendi manyetik alanı çerçevesinde kainatla iletişim kurabilir.
Bu etkileşimlerin her biri enerji dönüşümlerinden ibarettir. Her ne kadar enerjinin bir çok çeşidi varmış gibi düşünülse de enerji temelinde sadece bir çeşittir. Örneğin, hareket enerjisi elektriğe, elektrik enerjisinin ise yeniden harekete dönüştürülmesi gibidir olay. Ortaya çıkan kullanım durumuna göre kimyasal, biyolojik, fiziksel veya ekektriksel türlerinden bahsedilebilir.
Bioenerji denildiğinde bu öz enerjiden bahsedilmeye çalışılmaktadır. Çünkü bu enerji, tüm enerji türlerinin ve maddenin özü olarak varlığın devam etmesini sağlamaktadır.


